30 Nisan 2017 Pazar

pıtır pıtır yurur: kaz

Kaz, gri ve beyaz tüyleri, perdeli ayakları, yassı gagasıyla tanınan, ördekgiller familyasından olan otçul kuş türleri arasında yer alır. Tüm dünyaya yayılmış kırkın üzerinde türleri bulunmaktadır. Bilinen kaz türleri arasında yaban kazı, puslu turna kazı, angut, büyük kar kazı, kanada kazı, ak yanaklı kaz, rahibe kazı sayılabilir. Bu türlerin içerisinde kanada kazı en zeki olan türdür. Yapıları kuğudan daha küçük, ördekten büyüktür.

Kazların yapısal özellikleri nelerdir?

Otlarla beslense de bazı türleri yumuşakçalar ve böcekleri yerler. Erkek ve dişileri vücut yapısı olarak aynıdır. Bazen erkekler daha iri olabilir. Ayakları perdeli, kanatları enli, uzun ve uçlara doğru sivrilir. Tüyleri oldukça kıymetlidir. Yumuşak olan tüylerin alt kısmı bol havlıdır. Ülkemizde genellikle Doğu Anadolu bölgesinde Kars ilinde yetiştirilir. Eti ve tüyleri için beslenirler. Suda yüzerek, uzun süre su altında kalabilir. Boyunları vücutlarına göre daha kısadır. Yassı gagaları başa bağlı olan yerde daha geniş ve kamburdur. Uçabilen kuşların kızdıklarında boyun tüyleri kabarır, kornaya benzer sesler çıkarırlar.  Oldukça zeki ve uykusu hafif olan kuşlar, bekçilik görevi de yaparlar. Ortalama ömürleri 25 yıl kadardır.


 kaz

Yetişkin erkek kazlar her yıl kuyruk tüylerini dökerler. Bunun sebebi daha rahat uçmayı sağlamak içindir. Yetişkin bir kaz 4-5 kg ağırlığında olabilir. Bazı türler 7-9 kg ağırlığına kadar çıkabilir. Gece ve gündüz uçabilen kuşlar, göç esnasında V şeklinde uçarlar. En önde giden erkek kaz grubun en tecrübelilerindendir. Göç sırasında yönlerini yıldızlara göre tayin ederler. Göç eden türler kuzeyde ve kutup bölgelerinde yaşarlar.



Kazların üremeleri ve çiftleşmeleri nasıldır?


Yaşamları boyunca tek eşli yaşayan kuşlardır. Eşleri ölen kazlar, eş seçimi için uzun yıllar bekleyebilir. Eşlerin birbirine bağlılığı oldukça fazladır. Hastalandıklarında birbirlerine bakarlar. Bataklıkların sığ yerlerine ya da tümseklere yuva yaparlar. Kuluçka süreleri 30-34 gün kadar sürer. Mayıs ayında kuluçkaya yatan kazların Haziran ayında yavruları yumurtadan çıkar. Ortalama olarak 5 yumurta üzerine kuluçkaya yatarlar. Yuvayı koruma görevini erkek kaz üstlenir. Yavrular ilk çıktığında, açık sarı renkte olurlar. 3-4 ay bakılan yavrular, bu süre sonunda uçmaya başlarlar. 3 yaşında ergenliğe erişirler. Yavrular kaz palazı olarak adlandırılır. Yabani kazlar yavruları doğduktan sonra, 24 saat içerisinde onlara bir su kanalı açar.

ETÇİLDİ HAMURCU OLDU : MARTI


Martı herkesin bildiği deniz kuşları olarak anılır. Martıgiller familyasından olan, denizi olan tüm dünya topraklarında yaşayabilen özelliklere sahip bir kuştur. Çöllerde ve kutuplarda rastlanmazlar. Yaklaşık olarak 35 cm boyunda, sivri ve uzun kanatları olan, yüzme ve uçma yeteneği gelişmiş, perde ayaklı bir kuş türüdür. Oldukça fazla türleri bulunmaktadır. Gümüşsel martı, cüce martı, güler martı ve kara martı en fazla rastlanan türleridir. Genellikle toplu halde deniz kıyısı olan yerlerde yaşarlar. Kafa bölgesindeki tüyler kışın beyazlaşırken, yazın daha koyulaşır. Tüylerinin rengi beyaz, siyah ya da kül rengindedir. Kanatlarının büyüklüğü iyi uçmasına yardımcı olur. Suyun içine dalma özellikleri olmadığından, en kötü koşullarda bile denizin üzerinde yüzerek, dinlenirler. Gaga yapıları orta bölüme kadar düz inerken, uç kısma doğru kanca şeklini alır. Kuyrukları genellikle çatallı, ayakların ön parmakları perdeli, arka parmakları ise perdesizdir. 



            Denizin yüzeyinden ve kıyılarından beslenirler. Oldukça iştahlıdırlar. Yedikleri böcekler, leşler, yumuşakçalar ve çöplükteki artık yiyeceklerdir. Yedikleri arasında plastik olursa, sürekli tokluk hissi duyacaklarından ölüme kadar giden bir süreç yaşarlar. Çöplerin olduğu kıyı kesimlerinde bu kuşlardan bol miktarda bulunur. Çirkin bir sese sahip olan kuşlar, zarafetten ödün vermeyen yapılarıyla dikkat çeker. Oldukça sosyal bir yapıya sahip olan kuşlar, insanlarla iç içe yaşamayı sever. Denizden uzak yaşayamazlar. Ortalama yaşam süreleri 25 yıl kadardır. Martıların üremesi nasıldır? Toplu olarak yaşayan kuşlar, yuva yapmak için bataklık kıyılarını, evlerin çatılarını, göl ve deniz kenarlarını tercih eder. Çiftleşmeleri ağızdan gerçekleşir. Muntazam yapılmamış olan yuvaları, yosunlarla örtülüdür. Dişiler 2-3 adet arası yumurta yaparak, 3-4 hafta süresince kuluçkada yatar. Martı Kuluçkayı erkek ve dişi nöbetleşe olarak yapar. Yumurtalar kahverengi veya siyah beneklidir. Yavrular ilk çıktığında esmer olarak doğar. Yavruları ve yuvayı korumakta da erkek ve dişi birlikte hareket eder. Anne ve babasının gagasına vurarak açlığını anlatan yavrular, 4-6 haftalık olduğunda yuvadan uçarlar. Türkiye'de bulunan martı türleri nelerdir? Ada martısı: Koloniler halinde kıyıdan uzaktaki adalarda ve kayalık bölgelerde yaşarlar. Deniz yüzeyinden 1000 metre kadar yüksekliklerde yaşarlar. 


            Üreme için orta yükseklikte bitki örtülerini seçerler. Nisan ortasından Mayıs başlarına kadar çiftleşme ve yumurtlama dönemidir. Temmuz başında çıkan yavrular, yuvadan uçtuğunda kolonilerin içine karışırlar. Bu türlerin avlanması yasaklanmıştır. Akdeniz kıyılarında, özellikle Mersin Silifke yöresinde bulunurlar. Bayağı martı: En sık görülen türlerdir. Sarı renkli gagaları, boz renkli kanatları ve sırtı olan kuşların diğer bölgeleri beyazdır. Bazılarının bacakları pembe, bazılarının ise sarıdır. 56 cm civarında boy uzunluğuna sahiptirler. Ülkemizde İç ve Doğu Anadolu'da bulunan göllerde, deniz kıyılarında yaşarlar. Bu cinslerin avları sınırlandırılmıştır. Karabaş martı: Deniz kıyılarında, göl kenarlarında her zaman rastladığımız türlerdir. Bunlarında avları sınırlandırılmıştır. Küçük martı: Boyları 28 cm olan martıların başları yaz mevsiminde siyahtır. Yaz döneminde ürerler. Kara sırtlı mantı: Bayağı martıya benzeyen türler, sırtlarındaki ve kanat üstlerindeki siyah renkle onlardan ayrılırlar. Gümüş martı: Ülkemizde az da olsa rastlanan türlerdir. Grimsi renkleriyle tanınırlar.

28 Nisan 2017 Cuma

KELLERİN KELİ :KELAYNAK

Kelaynak, genellikle kayalık ve yarı çöl olan kuraklık bölgelerde yaşamlarını sürdürmektedirler. Diğer bazı kuş türlerine göre biraz daha iri yapılılar ve suda, çamurda rahatlıkla yürüyebilirler. Gagaları ince ve uzundur, kanatları ise 120- 130 cm çapındadır. Adlarının kelaynak olması başlarının üzerinde tüy bulunmasından kaynaklanmaktadır. Renkleri ise, siyahımsıdır, ancak güneşin vermiş olduğu parlaklıkta mavi, kavuniçi ve parlak yeşile kayabilmektedir.

Kelaynaklar dünya geline bakıldığında çoğunlukla kuzey Afrika ve Türkiye de üreme göstermekte ve nesli tükenmeye başlamış önemli kuşlar arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Latince de kelaynak kuşlarına ‘’Geronticus Eritema’’ olarak seslenilir.
Nuh peygamber, kelaynak kuşlarını bereket sembolü olarak ‘’Tufan’’ gemisi almıştır. Ancak, kelaynakların bu sembolizesi fazla sürmemiş olmalı ki avcılık alanında kullanılmaya başlanmışlardır. Özellikle avlanmanın yasak olduğu dönemlerde kelaynak kuşlarından fazla faydalanılmıştır ve şu anda nesli tükenme tehlikesi ile kaşı karşıyadır.
Genelde bu kuşlar, akrep, çekirge, danaburnu, yılan, karınca ve örümcek gibi hayvanlarla beslenirler ve ot yemezler. Yuvalarını yüksek yerlere yapmayı tercih ederler ve kendileri yırtıcı hayvanlardan korurlar.

Kelaynak kuşlarını diğer türlerinden ayıran en büyük özelliği tek eşli olmaları ve eşlerine sonsuz saygı duymalarıdır. Hatta eşlerden birinin ölmesi halinde pek çok kelaynak kuşu ölüm rejimi yaptığı ya da kendileri yüksek kayalardan aşağı attıkları bilinir. Bereketi ve bolluğu simgeleyen bu kuşların yok olmaması için ve gelecek nesillere türlerinin yetişmesi için gerekli çalışmalar sürmektedir. Özellikle ülkemizin Bilecik bölgesinde kelaynak kuşları çok sevilmektedir. Bu bölge kelaynaklar için gerekli bütün önlemleri alıp, yaşamlarını kolaylaştırmak adına bazı çalışmalar başlatmıştır. 


Kelaynak

Sevgililer günü olan 14 şubatta Bilecik bölgesinin gökyüzünü kelaynak kuşları kaplar. Özellikle 50 yıl öncesine kadar üreme yapmak için gelen kelaynak kuşlar için şehirde meydanında şenlikler düzenlenir ve bayram havası yaşanır.



Kelaynak kuşları, uygulanılan zirai ilaçlardan oldukça fazla etkilendiklerinden, pek çok avcı tarafından uygun olmayan dönemlerde avlanmalarından ve göç ettikleri süreçlerde olumsuz hava koşullarından dolayı sayılarında günden, güne azalmalar görülmektedir. Göç olayının ardından geri dönüş yapmayan kelaynak kuşları için orman ve köy işleri bakanlığı tarafından, Bilecik'te kelaynakların üremesini sağlamak ve neslinin kaybolmasının önüne geçmek için muhtelif istasyon kurulmuştur. Kurulan bu istasyonda ilk önce iki ergin ve dokuz minik yavru kuş, zararı olamayan ağlar ile yakalanılır uygun kafeslere alınır. 1977 yılında üretime başlanılır ve sadece yağsız kırmızı et, haşlanmış yumurta, rende yapılmış havuç ve çeşitli yem karmaları ile beslenmesi sağlanır. 1999 yılına gelindiğinde 52 adet olan kelaynak kuşu üreme yapmaları için serbest bırakılır. Üreme sonrasında 23 adet yavru elde edinmiş ve sayıları toplam olarak 75'e kadar ulaşmıştır. Bu kelaynaklardan bir kısmı çeşitli hayvanat bahçelerine gönderilip koruma altına alınmıştır ve bir kısmı da doğaya salınmıştır. Kelaynak kuşlarının kutsal sayıldığı çeşitli ilçelerde özellikle de Bilecik ve çevresi bu kuşlar için hala festivaller düzenler ve kuşların neslinin tükenmemesi için halk elinden gelen çabayı gösterir.


Kelaynak Kuşlarının tuhaf görünüşleri onlara artı puan kazandırır. Özellikle başlarının üstünde saç olmamaları ve enselerin de bulunan tüyler onlara komik bir hava katar ve bu yüzden çok sevilirler. Bu görüşlerinin dışında sağlam karakterliler ve vefalılardır. 

KIMLERİ KİMLERİ GETİRDİ:LEYLEK




Leylek, büyük ve uzun bacaklı, mevsimlik göç eden, çoğunlukla beyaz ancak kanadının ve kuyruğunun bir kısmı siyah bir kuş türüdür. Leylekler ortalama 1 metre boylarında ve 3 - 3,5 kilo ağırlıklarında olmaktadır. Leylekler genellikle güney kuzey doğrultusunda göç eden kuşlardır. Ancak Anadolu ve Avrupa'da istisnai bir durum olmaktadır. Ülkemizde ve Avrupa'da doğu batı yönlü göç yapanlar da bulunmaktadır. Leylekler göç ederken genellikle karaları takip ederek gitmektedirler.
Leyleklerin Hakkında Genel Bilgi



Leylekler bilimsel olarak Ciconia adıyla bilinirler. Bu Latince'de leylek anlamına gelmektedir. Leyleklerin iki alt türü bulunmaktadır.

Ciconia ciconia ciconia: Bu leylek türü Avrupa, kuzeybatı Afrika ve Asya'nın batısı arasındaki alanda yer almaktadır. Kışları Afrika'nın Sahra Çölü'ne göç eden bu leylek türünün bazıları da Hindistan'a gidebilmektedir. Ak leylek olarak da bilinen bu tür ortalam olarak 1 metre boylarında olmaktadır. Gagası uzun ve bacakları kırmızı bir leylektir. Ak leylekler çatılara ve bacalara yuva yapmaları ile bilinirler. Avrupa'da bazı bölgelerde bu leyleklerin dama yuva yapması şans olarak nitelendirilmiştir. Ak leylek yılda dört yumurta bırakmaktadır. Bu leylek türü çok uzak bölgelere göç edebilmektedirler. Ak leylekler göç ederken sıcak hava akımlarını kullanırlar ve mümkün olduğunca karaların üzerinden uçarlar.

Ciconia ciconia asiatica: 1873 yılında keşfedilen bu leylek türü Türkistan'da yaşamaktadır. Göç mevsiminde ise Hindistan ve İran'a göç etmektedirler.
Leylekler çok eski çağlardan beri günümüze gelen canlılar olmaktadırlar. Kenya'da bir Miyosen yatağında bulunan 25 milyon yaşındaki leylek fosili de bunun en büyük kanıtı olmaktadır. Bu fosilin günümüzdeki ak leylek ile benzerlik gösterdiği düşünülmektedir. Yine bunun yanı sıra Maboko Adası'ndaki Miyosen yatağında bulunan kalıntılar da aynı bulgulara işaret etmektedir.


Leyleklerin Genel Fiziksel Özellikleri

Leylekler son derece iri kuşlardır. Ortalama boyları 1 metre olan leyleklerin bazı türlerinde bu daha yukarılara çıkabilmektedir. Leyleklerin kanat genişliği ortalama olarak 180 santimetre olmaktadır. Yine türüne ve yaşına göre bu daha da artabilmektedir. Leylekler büyük kuşlar olmalarına karşın kilolar maksimum 4,5 kiloya çıkabilmektedir. Tüm türleri uzun bacak, uzun gaga ve uzun bir boyuna sahiptir. Leyleklerin erkekleri dişilerden biraz da büyüktür. Tüyleri büyük oranda beyaz olan leyleklerin kanatlarının ve kuyruklarının bir kısmında siyahlıklar bulunmaktadır. Leyleklerin gözlerinin çevresi siyah ve iris renkleri de kahverengi veya gri olmaktadır. Yetişkin leyleklerin bacakları ve gagaları kırmızı renktedir.


Leyleklerin Yaşam Alanları

Leyleklerin en geniş alanlı olarak görüldükleri yer Avrupa kıtası olmaktadır. Ancak buradaki leylekler genellikle dağınık halde bulunmaktadırlar. Bunun yanı sıra Asya'nın batısı, Orta Asya, Doğu Türkistan, Aral Gölü çevresi, Afrika, Hindistan, İsrail Güney Afrika leyleklerin genel yaşam ve göç alanları olmaktadır. Dünya'daki leylek nüfusunun %25'i Polonya'da bulunmaktadır.


Leylekler genellikle otlakları, tarlaları ve sığ sulak alanları beslenme için kullanırlar. Uzun ot ve çalılık alanlardan uzak dururlar. Dünya üzerindeki leylek nüfusunun azalmaya başlaması 19. yüzyıldan itibaren sanayileşmeyle birlikte olmuştur. Bu dönemden sonra tarımdaki yöntemlerin değişmesi leyleklerin yaşam alanlarını da büyük ölçüde etkilemiştir. Bunun sonucunda da birçok doğal bölgede yaşamlarını sürdüren leylek türleri yok olmuştur.


Leylekler kış dönemlerinde kıtalar arası göç eden kuş türüdürler. Ağustos sonu ve Eylül ayı içerisinde güneye göç eden leylekler, Şubat sonu ve Mart ayı ile birlikte kuzeye dönüş yapmaya başlarlar. Bu göç dönemleri yaşadıkları ve gittikleri bölgelere göre değişiklik göstermektedir. Leylekler sürü halinde göç etmektedir. Üreme dönemlerinde dahi üremeyen kuşlar belirli bir grup oluşturarak hareket etmektedirler.



Leyleklerde İletişim

Leylekler son derece ilginç bir şekilde iletişim kuran kuşlar olmaktadır. Diğer kuşların cıvıldaşmasının aksine leylekler gagalarını birbirine çarparak farklı tonlarda ve ritimlerde sesler çıkararak iletişim kurmaktadırlar. Hatta bu sesler genç leylekler ve yetişkin leylekler arasında dahi farklılık göstermektedir. Leylekler gagalarını birbirine vurmanın yanı sıra gırtlaktan çıkardıkları ıslık benzeri ses ile farklı şekillerde iletişim kurmaktadırlar. Leyleklerin bu sesleri çiftleşme dönemlerinde ve alarm durumlarında çok farklı olmaktadır. Genç leyleklerde bazen kedi miyavlamasını andıran sesler duyulabilmektedir.


Leyleklerin Beslenmesi


Leyleklerin besin seçeneği son derece geniş olmaktadır. Otlaklarda ve sığ sulak alanlarda avlanan leylekler mevsimine göre farklı hayvanları avlayabilmektedirler. Bunlar; böcek, solucan, sürüngenler, amfibiler, kurbağalar, fareler, köstebekler, kuş yumurtaları, yavru kuşlar, balıklar, akrepler, yumuşakça hayvanlar olmaktadır.


Leylekleri Üremesi



Leylekler etrafında sulak arazi bulunan yerlerdeki binaların ya da ağaçların tepelerine yuvalarını yapmaktadırlar. Bazı durumlarda insanların hazırlamış olduğu özel yuva koşullarını çalı çırpıyla çevirerek de yuva haline getirebilmektedirler. Leylekler yılda bir kere yavru yetiştiren bir kuş türü olmaktadır. Dişi leylek genellikle 4 yumurta bırakmaktadır. Ancak bu sayının 1'e düşüp 7'ye çıktığı da görülmüştür. Dişi leylek yumurtladıktan sonra kuluçkaya yatarak yaklaşık 34 gün boyunca kuluçkada bekler. Yavrular yumurtadan çıktıktan sonra bazen zayıf olarak görülen yavrular ebeveynleri tarafından öldürülmektedir. Bu durum nadiren olsa da yaşama şansı düşük yavrulara uygulanmaktadır. Yavrular büyütülürken anne ve baba leylek kustukları yiyeceklerle yavruları beslerler. Yavru leyleklerin ağırlığı ilk bir kaç hafta içerisinde 3,5 kilogramı bulabilmektedir. Ortalama olarak da 64 gün içerisinde palazlanmış bir hal alırlar. Leylekler dört yaşında üremeye hazır hale gelebilmektedir. Leyleklerin ömürleri ortalama olarak 35 yıl olmaktadır. Bu zamana kadar en yaşlı olarak görülen leylek 39 yıl yaşadığı tespit edilmiştir.

27 Nisan 2017 Perşembe

VAHŞIMI VAHŞI:KARTAL

KARTAL


Yırtıcı kuşların en büyüğü olan kartal, genelde dağlık ve ormanlık alanlarda yaşar. Etçil bir kuştur. Uzun ve kıvrık gagalı geniş kanatlı bir hayvandır.

Dünyada en uçarak yükseğe çıkabilen kuş türüdür. Görme yetileri çok gelişmiş olan kartallar, çok yüksek tepelerde, kayalıkların en üst noktalarına yuva yaparlar ve oraya yumurtlarlar. Aile yaşantısı vardır. Ömürleri boyunca ek eşle yaşarlar ve aynı yuvayı kullanırlar. Yumurtaların kuluçka dönemi 7-8 hafta sürer. En fazla 4-5 yumurta yumurtlayan kartal, her üç saatte bir yumurta yapışmasın diye döndürürler, anne ve baba olarak yuvayı sırayla beklerler. Bu sürenin sonunda yumurtadan çıkan yavruların en iri olanı, diğer kardeşlerini yer. Anne ve baba buna seyirci kalır, müdahale etmezler. Bu kartalların vahşi yaradılışlarının bir getirisidir. Yaklaşık 4 ile 5 yaşına girmiş bir kartal tam olarak yetişkin sayılır. Bu yaştan sonra yetişkin tüyleri çıkar, kanat uzunluğu 2 metreye yaklaşır. Dünya üzerinde bilinen yaklaşık yirmi tür kartal yaşar. 
Bunların en çok bilinenleri; Kaya Kartalı, Tavşancıl Yılan Kartalı, Kara Kartal, Bozkır Kartalıdır. Ülkemizde en çok bulunanı yılan kartalıdır. Çok akıllı bir hayvan olan kartal, yüksek bir yerde etrafı gözetlemeye başlar. Radar gibi bir görme becerisi olduğundan, çok uzakta bile olsa yılanı görüp havalanır.

Saatte yaklaşık 350 Km. hızla avına yaklaşır. Yılanı kendisini sokamayacak şekilde yakalayıp, çok yükseklere doğru havalanır. Kayalıklara veya asfalt yollara gelecek şekilde yılanı bırakır. Kayalara çarpan yılan ölür ve tekrar gelip avını alan kartal, götürüp yavrusuna verir. Avlanma şekli budur. Bu şekilde, tavşan, fare, yılan, balık, maymun vb. gibi birçok hayvanı avlayabilirler.



Öyle ki kırsal yaşam alanlarında, bağ, bahçe işi yaparken ağacın altına yatırılan bebekleri bile çalarak avladığı söylenir. Bir koyunu kaldırabilecek güçtedirler. Bacakları kaygan ve tüysüz olup avını yakaladığı sırada canlı olan av tarafından zarar görmemesi için özle bir deriye sahiptir. Çok tüylü olmasına rağmen toplam tüy ağırlığı yarım kiloyu geçmez. Ortalama 70 ile 100 sene yaşayan hayvan yaradılışı gereği esaret altında yaşamayı sevmez.

Yaradılışları gereği; güçlü ve kendinden emin tavrı, asil duruşu sebebiyle birçok ülkenin, siyasi partinin, futbol kulübünün sembolü haline gelmiştir. Örneğin; ülkemizin en köklü futbol kulübü Beşiktaş kartal figürünü kullanır. Ayrıca tarihte birçok büyük devlet din ve devlet işlerini temsil etme anlamına gelen çift başlı kartal figürünü sembol olarak kullanmışlardır. Kısaca; kartal gücün simgesidir.

TURNA KUŞU


Turna























   Turna; genelde bataklık, göl, ovalık, deniz gibi kıyı kenarlarında yaşayan kuş türlerindendir. Görüş itibariyle leyleği anımsatır, uzun bacakları ve boyunu sayesinde göçmen kuşlar sınıfında bulunurlar. Leylek ile turna arasında ki farklardan bir tanesi de gagaları olmaktadır. Turnaların gagaları daha küçük, leyleklerin ise biraz daha büyüktür.
Tohum, fare, böcek gibi besinlerle beslenirler. Yaklaşık olarak 25-30  yıl kadar yaşayabilmektedirler. 16 tane türü vardır ve en bilindikleri şu şekilde sıralanabilinir;
  • Taçlı Turna
  • Turna
  • Telli Turna
  • Mavi Turna
  • Sibirya beyaz Turnası
  • Mançurya ve Japon Turnası
  • Cennet turnası
  • Avusturya turnası gibi
Turnaların diğer bir ilginç özellikleri ise, çiftleşme yapacakları zamanlar da birbirlerini etkilemek için çeşitli ilginç hareketler de bulunurlar. İki adet yumurta yumurtlarlar. Eşler kuluçka zamanların da sırasıyla kuluçkaya yatarak bir birlerine yardımcı olurlar. Çoğunlukla sürü halinde uçarlar. Genelde göç ederlerken’’ V’’şeklinde bir görüntü yansıtırlar. Yansıttıkları bu görüntü, pek çok ressamın kolleksiyonun da yer almıştır.
Anadolu'nun bazı mecralarında, turnalar için çok yaygın bir inanış bulunmaktadır. Saflığın, bereketin, mutluluğun, refahın müjdeleyicisi olarak sayıldı gibi temizliğin, vefanın, sadakatin, saflığın, sabrın, özgürlüğün ve de onurun simgesi olarak görülmektedir. Bu sebepten ötürü insanlar genelde turna kuşlarına ilişmezler ve yuvalarına ellemezler. Ayrıca da turnaların kanları dökülüp, öğüne yemek olarak kabul edilmez.

Anadolu da turna avına çıkan kişilerin başlarından belanın eksik olmadığına, felaketler avcıların peşlerini bırakmayacağına inanılır. Her kimin tarlasına veya evinin bahçesine turna konarsa o evde bereket eksik olmaz ve kıtlık uğramaz.

Turnalar, o estetik görünüşleri ve endamları ile baş tacı edilen kuşlar arasında ilk sırada yer alırlar. Bu özellikleri ile Amerikan yerlilerinin totemlerinde, Rus şarkılarının hemen, hemen her kıtalarında, yerli dans kültürün de ve yunan mitlerinde karşımıza sık, sık çıkarlar.

Ayriten Turnalar, Bektaşilik ve Alevilik kültürün de önemli yere sahiptir. Alevilikte güvercin ve turnaların kutsal olduğuna inanılır. Bu kuşlar, Alevilerin simgesi olan özel folklor danslarında uyguladıkları figürler arasında önemli bir yer alır. Özellikle de Hz. Ali’yi temsil ettiğine inanılır ve turnaların normal bir kuş olmadığı yeğlenir.
Çin kültüründe turnalar; belirtilen bir hikâyeye göre yaralı bir turnayı iyi eden genç adamın evine alımlı ve güzel bir bayan gelir. Bu adam ile kadın yaşamlarını mutluluk ve bolluk içerisinde sürdürürler. Kadın adamın maddi durumunu güçlendirmesi için ona elişlerinden sanatlar işler. Durum bu haldeyken adam gücüne, güç katar ve zengin olur.
Kadın çok çalışmasından dolayı, zaman geçtikçe zayıflamaya ve halden düşmeye başlar. Kadını gizlilik içerisinde uzaktan seyreden adam onun bir turna olduğunun ve elişi yaparken kullandığı muhteşem tüyleri kanatlarından aldığına şahit olur. Kadın, adamın onu seyrettiğini fark edince turna olur ve gökyüzünde süzülür. Bu nedenden dolayı Çinliler için Turna kuşu vefayı ve iyiliği sembolize etmektedir.